Küçücük bir bebeğin ellerini, ayaklarını, minicik parmaklarını inceleyip, tanımlamaya çalışması gibi tartarız hergün karşımıza çıkanları ve kimi zaman saatler,
Kimi zaman günler, haftalar hatta yıllar alabilir anlayabilmemiz. Elimizdekileri yüksekten atıp atıp bakarız, çıkardığı sese kulak kabartırız, sonra geri isteriz tekrar tekrar atabilmek için, kırıldığında ne olacak içinden ne çıkacak görmek için, ardından başka bir şey çeker dikkatimizi, rengi başka, görseli başka, dokusunu inceleriz, minicik kalbimizle yumuşaklığına hayran kalırız ve çok geçmeden onu da bir kenara atıveririz. Bu defa bir yaprak, bir çiçek çeker de ilgimizi önce ardı ardına koklar, parmaklarımızın arasında ezeriz kırmızı pembe yanaklarını, ıslanan ellerimizin nedenini sorgularız saf bir bakışla.Küçük bir kedi yanaşır yanımıza ve tüylerini avuçlayıp yenecek bir şeymiş gibi ağzımıza götürürüz oral dönemin tanımlama mekanizması gereği, kocaman kucaklayıveririz. Hayran hayran izlesek de annemizin yüzünü, onu üzecek ağlamalarımız çok sık olur. Bizim olmayana göz koyar ve isteriz, tuttururuz. Bu tutmuş, bu pişirmiş, bu yemiş derken hep hani bana diyen oluveririz. Sevginin varlığını hissetmediğimiz ortamdan kaçmak isteriz güven adını verdiğimiz kollara. Zaten bir bebekler bir de hayvanlar bilirmiş iyileri. Kedi kimi severse iman ondaymış.
Ve sonra birden büyürsün de aslında hiçbir şeyin değişmediğini anlamak kimi zaman lütuf kimi zaman hayal kırıklığı olur. Yaşlandığında da değişmez gelenek. Yine bir önlük bağlarlar yakana, dişlerin olmadığından mama yersin, insanları tanımadan yüzlerini incelersin, düşme diye yastıklar koyarlar etrafına, bebekliğindeki hayal dünyanda yaşamaya kaldığın yerden devam edersin. Sadece kucaklara sığamazsın artık. Bir damla su ve bir avuç topraktan geldiğindeki halin gibi beyaz kundağınla dönersin gerçek aleme. Mis gibi toprak kokusu. Topraktan geldiği içinmiş insanın toprak kokusunu içine içine çekmesi. Ait olduğun yere varış çok da sürmez ve rüyandan uyanırsın.
"Cennet nerededir acaba? " Tom, eliyle gökyüzünü işaret etti. " Orada küçük hanım. Bulutların üzerinde kuşkusuz. "Ben de öyle sanıyordum." dedi Eva. "Bana melekleri anlatır mısın Tom amca?" Unutma!
Hayat kısa... Kuşlar uçuyor...
Ömrünüz mucizelerle dolsun!